100 yıl önce doğu-batı karmaşasına saplanan Türkiye, ilk kez yön değiştirdi. İzmir İktisat Kongresi(EBC) içinde. Bugün aynı boğulma duygusundan mustarip bir millet var.
Bu kongre muasır uygarlığın öğrenilmesinin ilk adımlarından biriydi. Ekonomik hedefine ulaşmak için yarı sömürge bir ülkenin ruhunu temsil ediyor.
15 gün boyunca ülkenin dört bir yanından 1135 delege geldi. Cumhuriyetin kurulması, sanayiden tarıma, yerli üretimden kalkınma hedeflerine ekonomik anlaşma strateji belirlendi.
Cumhuriyet sonrası başlayan ekonomik toparlanma 1939 yılına kadar hız kesmeden devam etti. Bir konuya dikkatinizi çekmek isterim: 1927-28 yılları arasında yaşanan kuraklık nedeniyle tarımda beklenen gelişme gerçekleşmedi. Bir de üstüne tüm dünyayı etkisi altına alan 1929 büyük buhranı. Bütün bu kötü gelişmeler yetmezmiş gibi, Lozan’da ertelenen borcun taksitleri de yaklaşıyor.
Tüm zorluklara rağmen büyüme devam etti. Barış ortamının yarattığı nüfus artışının yanı sıra genç TC’nin kişi başına düşen geliri de bu yıllarda yükselmeye devam etti. 20. yüzyılın en büyük ekonomik gerileme döneminde bazı önlemler alındı. Gümrük Tarife Yasası yerli üretim koruma altına alındı. devamında Menkul kıymetler, döviz borsaları Ve Türk parasının değerini koruyan yasalar Meyveleri 1930’da toplanmaya başlandı. İthalat/GSYİH oranı önemli ölçüde düşmeye başladı.
Kongre zamanlaması açısından önemli ipuçları içeriyordu. Lozan durma noktasına geldi. Görüşmeler askıya alındı. Gerekçe olarak Osmanlı döneminden kalma kapitülasyonlar ve borçlar gösterildi.
Batı ve Sovyet
EHR’nin başlamasıyla birlikte dünyanın gözü kulağı Anadolu’daydı. Ekonominin direksiyonu nereye gidecek? Bir yanda askeri destek sağlayan ve sıcak siyasi ilişkileri olan Sovyetler yani Bolşevikler var. Öte yandan Lozan’da masaya oturduğumuz İngiltere. Tıpkı bundan sonraki 100 yılda olacağı gibi, Türkiye için de doğu ile batı karşı karşıya geldi. Yeni cumhuriyetçi yönetime atfedilen daha liberal bir ekonomik modeldi. 1921’de, kongre tarihinden sadece 2 yıl önce, Lenin yönetimi “Ekonomik Yeniden Yapılanma Planı (YEP)”ni hayata geçirdi. Önemli bir politika paketi olan NEP, küçük işletmelerin özel mülkiyetini yeniden tanıdı, özel teşebbüse izin verdi ve ticaretin yeniden ortaya çıkmasına izin verdi. Ekonomi, özellikle tarım serbestleştirildi. Özel girişimcilik de teşvik edildi. Bütün bunlara rağmen SSCB bu sisteme yeni alıştı. Ekonomide ağır sosyalizm aksaklıklar getirdi. 1929’da bu, Lenin’in programının sonunu getirdi. Ardından Stalin’in planlı ekonomi modeli, SSCB’nin farklı bir yolda gelişmesine neden oldu.
Kendi içinde bir sistem arayan SSCB’nin gömleği bize çok dar geldi. Her şeye rağmen devletçilik ilkesi sonraki yıllarda CHP’nin 6 okundan biri oldu. Bu argümanı destekleyen tını olan sendikalar kanununu sonuç yazılarında görmek mümkündür.
Özel sektörün devletle birlikte devletle birlikte büyümesini isteyen M.Kemal Paşa’nın talepleri şu maddelerde yer alıyor:
- Devlet yavaş yavaş ekonomik görüşlü bir organ haline gelmeli, özel sektör tarafından kurulamayan işletmeler devlet eliyle yürütülmelidir.
- Özel işletmelere kredi sağlamak için bir devlet bankası kurulmalıdır.
- Yabancı rekabete dayanmak için, endüstri kollektif ve bir bütün olarak kurulmalıdır.
- Sanayi teşvik edilmeli ve milli bankalar kurulmalıdır.
Kongre sonunda alınan kararlarla İngiltere’ye net bir mesaj verilmiş oldu: “TR, Bolşevikler gibi yönetilmeyecek.” Lozan’da İngiltere’yi temsil eden Lord Curzon’un tüm tehditlerine rağmen İsmet Paşa, müzakereleri aksatan her konuda lehimize sonuç almayı başaracaktır.
Bugün nasıl olacak?
Seçimden sonra ülkenin ekonomik düzeni değişecek. Muhalefetin açıkladığı ortak politika, muhtıra metnini ne yapacağını az çok ortaya koydu. Genel model açık olsa da, karar verilmesi gereken daha fazla ayrıntı var. Örneğin Ankara’nın arka planında bazı bakanlıkların bölüneceği ve yeni bakanlıklar kurulacağı söyleniyor. Örneğin, Hazine ve Maliyeyi bölme imkanı. Konu sadece ekonomi de değil. Hukukun üstünlüğü bile ekonomik koşulları olumlu yönde etkileyecektir. Silikon Vadisi’ne atanması beklenen büyükelçinin de önemli bir katkısı sayılabilir.
Öte yandan Cumhur tarafında belli belirsiz görüntüler var ama bu bir illüzyon, serap gibi. Her şeye rağmen Mehmet Şimşek’le 15 gün arayla iki kez flört etmesi AKP’nin seçimi kazansa bile çıkar inadını bir kenara bırakacağını gösteriyor. Şimşek’in bakanlığı döneminde mali disiplini sağlamak, kamu maliyesinde şeffaflığı artırmak, vergi reformları ve ekonomik büyümeyi desteklemek için çeşitli tedbirler alındığı unutulmamalıdır. Bir bakıma muhalefetin vaat ettiği ekonomik sisteme en yakın uygulamalar Şimşek döneminde oldu. Ancak ekonominin başına geçme teklifini, “yerleşik bir düzenim yoksa” diyerek reddetti. Kim ne derse desin bu bir güven sorunu. Eski bakanını ikna edemeyen ve güven telkin edemeyen yönetim yeniden iktidara gelirse yatırımcının diğer devletlerine nasıl güven telkin edecek?
1923’te Batı’yı içine alan ekonomik bütünleşme ağına dahil olduğumuz düzen, bugün ilk kez resmen terk ediliyor. Putin, Halk İttifakını alenen destekliyor. Hükümetin Rusya’ya olan taahhüdü karşılığında palyatif destek sunuyor. (BOTAŞ’ın borcunun ertelenmesi, doğalgaz merkezi kurulması vb.) Üstelik anlaşmaların fiyatlarını da bilmiyoruz.
Dün Erdoğan, ABD büyükelçisinin cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’nu ziyaretinde her iki tarafı da suçladı. Ancak aynı gün Türk heyeti Moskova’ya gitti. Görüşmeler iyi giderse yeni bir bakanlar toplantısı yapılacak. Rusya, “Suriye’den asker çekmezlerse görüşmem” diyen Esad’la görüşmeye aracılık mı etmeye çalışıyor? İzmir Ekonomi Kongresi’nde yaşanan Batı Rusya rekabeti, 2023’te Türkiye’de ittifaklar eliyle yaşanıyor. Üstelik açıkça taraf tutan tek devlet Rusya.
Seçimi sosyal, kültürel veya özgürlükler açısından değerlendirmek mümkündür. Ancak ekonomik olarak bile bir yol ayrımındayız. Unutmadan şunu da belirtmeliyim ki, kendi geçmişlerine sadece Osmanlı İmparatorluğu ışık tutar diyenler, muhalefeti batılı hatta mandacı olmakla itham etmektedirler. Bizimki çok net. Siyasetten uzak, kimlik, din, mezhep, cinsiyet ayrımı gözetmeyen düşmanlıkla Atatürk’ün izinde devam edin.
Bu seçimde;
Temele dönelim mi?
Veya;
Bilinmeyene mi gidiyoruz?
Yağız Kutay Işık
Umarız ilginizi çekebilecek güzel bir içerik sunabilmişizdir.