Resesyon korkusunu açığa vurarak faiz oranlarında geri adım atmayı gerektiren finansal piyasaların oyunu, başta FED olmak üzere merkez bankaları ve ekonominin üst kurumları tarafından hüsrana uğratılıyor.
Öncelikle, enflasyonla mücadele eden dünya ekonomisi için asıl korkunun resesyon değil, enflasyonla birlikte gelen stagflasyon olduğunun altını tekrar ve yorulmadan çizeyim.
Mali aktörler bunu çok iyi bilmelerine rağmen pandemi sürecinde dağıtılan paralara frene basmak ve yazmak için verdikleri mücadelede halk aracılığıyla yönetimlere baskı yapmaktan çekinmiyorlar.
Ancak enflasyonu ön planda tutan tutumlarından geri adım atmayan merkez bankalarının tutumlarının çok önemli olduğunun altını çizmek gerekir. Çünkü enflasyon ortamında ekonomileri küçülterek, daralma ortamında para vererek sorunu yönetebilirsiniz.
Ancak her ikisinin de aynı anda olduğu durum bir felaket senaryosuna dönüşüyor. Bu bilinçle ekonomik göstergeleri esas alır ve faiz konusundaki tutarlı tutumlarını sürdürürler. Çünkü günün sonunda, korkulan kişiye sahip olmanın oyunun bittiği anlamına geldiğinin farkındadırlar.
Bilançolarda değil, beklentilerde para kazanma alışkanlığı olan finansal piyasa oyuncularının çoğu için bu elbette çok önemli değil. Ama reel sektöre öncelik veren yapının daha kalıcı ve önemli olduğu açıktır.
Bunun için geçiş dönemindeki durgunluğu kabullenmek ve geleceği kurtarmak önemlidir. Gözden kaçan bir nokta daha var. FED’in bugün faiz oranlarını yükseltmeyi bırakması, parasal genişlemeye gideceği anlamına gelmez. Pandemide ne kadar genişlerse o kadar genişledi.
Diğer bir deyişle, sıkı para politikası yüzde 2 enflasyon hedefine kadar sürdürülecektir. Ve FED dursa bile ECB liderliğindeki diğer merkez bankalarının faiz artırım süreci o andan itibaren en az 7-8 ay devam ediyor.
Nereden? Çünkü çok daha sonra başladılar ve önce FED’in peşine düştüler sonra harekete geçtiler. Hatta Avrupa Merkez Bankası’nın zamanlama hatası yaptığı ve bu nedenle çok uzun süre beklediği yönünde ciddi eleştiriler var.
En son Lagarde, Avrupa’da faiz artırımlarının devam edeceğini, küresel olarak faiz artırımlarının geri dönüşünün 2025’ten önce olmayacağını belirtmişti.
Peki tüm bunlar bizi nasıl etkiliyor? Halihazırda son derece hatalı ve dağınık ekonomi politikaları uygulayan Türkiye, dünyanın enflasyonist etkisi altında kalmaya devam edecektir. Öte yandan kendi enflasyonu o kadar yapısal sorunlarla dolu ki dünyanın buna ihtiyacı yok.
Ama daha da önemlisi kısa vadeli borç ve cari hesabın finansman ihtiyacı 250 milyar dolara ulaştığı için Türk lirasının değer kaybedip zor para bulduğu bir dönem yaşayacak gibi görünüyor. Yaklaşık olarak? O bu kadar bütünleşmişken dünya bir tarafta biz de diğer tarafta değildik.
Umarız ilginizi çekebilecek güzel bir içerik sunabilmişizdir.